Bunun olması an meselesiydi, FBI sonunda Lizard Squad dosyası üzerinde çalıştığını açıkladı.
Federal Soruşturma Bürosu, geçtiğimiz günlerde PlayStation Network ve Xbox Live'a büyük saldırıda bulunan hack grubu Lizard Squad'ın peşine düştü.

Sony ve Microsoft'un çevrimiçi servislerini tamamen devre dışı bırakan DDoS saldırı sonrasında milyonlarca oyuncu hizmetlerden yararlanamamış ve iki şirket büyük bir darbe almıştı.

GamesBeat'e konuşan bir yetkili, "FBI soruşturmayı almış durumda. Davanın gidişatı hakkında, gelecek hakkında şu an yorum yapamayız."

İlerliyen günlerde neler olacağı gerçekten büyük bir merak konusu.

Rockstar Games'in efsanevi oyunu GTA V'in PC sürümünün sistem gereksinimleri haftalardır oyuncular tarafından merakla bekleniyordu.

Bugün ise bir söylenti olarak GTA V'in sistem gereksinimleri sizdırıldı. Sızdırılan sistem gereksinimlere baktığımızda düşündüğümüzden biraz daha düşük bir sistem ihtiyacı bizleri karşılıyor. Biliyorsunuz yakın zamanda GTA V'in PC sürümünü Max Payne 3'ün PC versiyonunu geliştirilen ekibin üstleneceği belirtiliyordu.

Bakalım, Rockstar Games tarafından ne zaman resmi açıklama gelecek.

Minimum Sistem Gereksinimleri

İşlemci: Core 2 Duo E8200 2.66GHz ya da Phenom II X2 545
GPU: GeForce GT 530
RAM: 4GB
OS: Windows 7,8,8.1 64bit
HDD alanı: 20GB

Önerilen Sistem Gereksinimleri

İşlemci: CPU Core i5-2500T 2.3GHz or Phenom II X4 975
GPU: GeForce GTX 480 ya da Radeon HD 6970
RAM: 6GB
OS: Windows 7,8,8.1 64bit
HDD alanı: 20GB

Arcade oynanışıyla piyasaya sürülen ve oyun otoritesi tarafından pek beğenilmediği Rambo The Game'in yapımcıları Reef Entertainment, Wii U için yeni bir oyun geliştirdiklerini duyurdu.

Zombie Defense adıyla duyurusu gerçekleştiren oyun, dalga modu ile zombileri öldürüp, bölgeyi korumaya çalışacağız. Hakkında çok fazla bir bilgi olmayan oyun Wii U için geliştiriliyor ve 2015'te çıkması planlanıyor. Bakalım yapımcı firma, Rambo ile hayal kırıklığından sonra ne gibi bir yapım ile karşımıza çıkacak.

Biliyorsunuz ki, son yıllarda Amerikan Güreşi ülkemizde çok tutulmuş durumda. WWE, genellikle senaryo bazlı dövüşler ile güreş severlerini eğlendirme amaçlı bir şirket. THQ tarafından, geleneksel olarak her yıl raflarda yer alan WWE serisinin son halkası olan WWE 13'ün çıkışına da az bir süre kaldı. Bakalım firma bu sene ne gibi yeniliklerle güreş severlerin karşısına çıkmayı hazırlanıyor.
Devrime hazırlanın
Dediğimiz gibi WWE 13 pek çok yeniliklerle birlikte geliyor. Bunlardan bir tanesi ise WWE LIVE sistemi. WWE Live sistemi, oyun içindeyken gerçekçi bir maç yapmamız için gelen bir yenilik. Örnek vermek gerekirse ; WWE 12 oyununda yaptığımız her harekette seyirci reaksiyonları oldukça kötüydü. Yani güreş severleri pek gaza getirmiyordu desek yanlış olmaz sanırım. WWE 13'te bu durum biraz daha farklı olacak. WWE Live ile birlikte artık yaptığımız her artistlik hareketimizde bile seyirci reaksiyonları gerçek hayattaki gibi olacak. Bazı oyuncular için ''Ne gereği var ? '' diye bir söylem çıkabilir. Ama benim gibi bir güreş hayranıysanız bu özellik oldukça hoşunuza gidecek.
Yenilikler bununla sınırlı değil tabii ki. Geçtiğimiz yıl WWE 12 ile birlikte gelen fizik moturu Predator Technology'nin gelişmiş bir versiyonu da bu yıl karşımıza çıkacak. Bu demek oluyor ki yapım, animasyonları ve grafikleri daha gelişmiş bir biçimde geri dönecek. Ayrıca yapımcı firmanın belirtiğine göre WWE 13 için 200'den fazla yeni dövüş hareketleri de eklenmiş.

OMG! OMG! OMG!
Bir diğer yeniliğe geçecek olursak, oyuna Spectacular Moments hareketleri geliyor. Peki ne anlama geliyor bu? Örneğin siz Chris Jericho’yu seçiyorsunuz ve yerdesiniz. Karşınızdaki rakip ise köşeye çıkmış, hareketini yapacakken tam burada ''OMG'' özelliği devreye girecek ve aktif ederseniz rakibinize Air Codebreaker yapabileceksiniz. Yapımcıların değindiğine göre 5'ten fazla güreşçinin OMG özelliği bulunacak. Böylece maçı tam kaybedecekken, direk lehinize çevirebileceksiniz. Ayrıca ring ve bariyerleri de kırabileceğiz. Ring kırmayı ise 3 tane Finisher'ımızı stoklayıp, rakibi köşeye atarak yapacağız. Tabii ki güreşçilerin de Mark Henry veya Big Show gibi Super Heavyweight olmaları gerekiyor.

Ve geldik sıradaki eski-yeni güreş hayranlarının merakla beklediği Atitude Era moduna efendim. 1997 ve 2002 yılına, ayrıca WWF zamanında Stone Cold ve The Rock gibi ünlü güreşçilerin devrinde, WWE 13'ün Atitude Era modu ile birlikte geri döneceğiz. Belirli bir senaryo akışı içerisinde farklı karakterler ile birlikte oynayacağımız bu mod ile tam bir nostalji yaşayacağız. Belirtilene göre senaryo modu 10 ila 14 saat gibi bir oynanış süresi sunacak. Ayrıca bu modda 100'den fazla açılabilir müzikler, güreşçiler, videolar, ve eşyalar olacak. Anlayacağınız Attitude Era modu dolu dolu geliyor.
THQ tarafından açıklanan, ve WWE oyun tarihinin en fazla güreşçi listesine sahip olması beklenen yeni yapımın, DLC'ler de dahil toplamda tam tamına 103 tane güreşçi bizleri bekliyor olacak ki, bu sayı bir hayli fazla. Listeye ikinci sayfadan bakabilirsiniz.

Bir devrim olarak gösterilen, WWE 13'ün PS3, Xbox 360 ve Wii platfromları için 30 Ekim'de piyasaya sürülmesi bekleniyor.

Gamescom 2012’de Sony’nin kapalı kapılar ardında yapılan sunumlarında ilk girdiğimiz oyun Dust 514’tü. Dust 514 hakkında çok bilginiz yoksa kısaca özetleyelim: Sadece PS3’te yer alacak olan, şimdilerde PSN’den kapalı betasına katılabileceğiniz, kadim DVO’lardan biri olan EVE Online ile direkt olarak ilişkili olan, uzayda geçen bir DVOAksiyon oyunu.

Oyunun kreatif direktörü, pazarlama müdürü ve halkla ilişkiler sorumlusunun yer aldığı sunumda, oyunu ilk defa canlı canlı görme şansını elde ettik (hemen ardından İstanbul dönüşünde PSN’den kapalı betaya adımımızı da attık elbette, ay sonundan itibaren açık betaya da girecek oyun, mutlaka deneyin PS3’ünüz varsa). Hazır bölümler ya da videolardan oluşmuyordu sunum; yapımcı ekip canlı canlı fuar alanındaki diğer oyuncularla ve Atlanta’da ofisteki diğer ekip üyeleriyle yapılan maçlarla başladı. Daha doğrusu başlayamadı. Her canlı sunumda olabileceği üzre, bağlantı ve çökme durumlarının azizliğine uğradık. Bir kaç dakikalık aradan sonra üçüncü denemede oyuna girmeye başladık.

Tabi oyunun TPS olması sizi yanıltmasın, her DVO’da olduğu gibi oyunun PVE modları da mevcut. Bize gösterilen mod ise Ambush, yani aslında bildiğimiz Team Deathmatch’ti. Bir diğer mod ise sandbox modu olan Conquest modu. Çatışmalarda kullanabileceğimiz dört farklı sınıf var ve her round’dan önce zırhımızı istediğimiz şekilde modifiye edip öyle başlıyoruz maçlara (her round öncesi zırh değiştirebiliyor olmamızın sebebi ve respawn olmamızın çok basit: klonuz). Bu gibi basit ve sıradan istatistiki bilgileri vermektense oyunun EVE dünyasıyla nasıl birleştiğini ve nasıl dinamiklerle ilginçleştiğini anlatmakta fayda var.
Mesela EVE’in en büyük silahlarından biri olan ekonomi kısmında yoğurdu yerken üflemiş Dust 514 ekibi, zira EVE Online’ın sağlam ve oturaklı ekonomisini patlatmak istemiyorlar. Dust 514’ün Marketplace’i ileride birleşecek, ama yumuşak ve yavaş yavaş.

Sadece ekonomik anlamda birleşmiyor EVE Online ve Dust 514, sosyal anlamlarda da içiçe geçiyor. Örneğin Dust oyuncuları ve EVE oyuncuları aynı Corporation’da (EVE’in klan sistemi) yer alabiliyorlar, artı olarak sohbet ve sosyal özellikler de oyun çıktığı zaman ortak olacak. Sırf bununla kalmıyor, evrenleri ve gezilebilir alanları da birleştiriyor proje. Dust 514 oynarken size ait olan Warroom bir geminin içinde yer alıyor, ve o gemi de EVE evrenindeki gerçek bir gemi oluyor. Yani EVE’de gemi neredeyse, Dust’ta da orada oluyorsunuz.

Bu yukarıda saydığım özellikler oyunun çok dosthane geçtiği yanılgısına düşürebilir sizi. Ama kazın ayağı öyle değil, bambaşka. Ortalıkta savaş hüküm sürüyor. Peki EVE oyuncuları ve Dust oyuncuları arasındaki bir savaş nasıl oluyor? Ekip bunu da düşünmüş; oyunun Orbital modunda EVE oyuncuları Dust’taki oyunculara yörüngedeki gemileriyle saldırabiliyorlar. Tabi adaletsiz olmasın diye, Dust oyuncuları da Orbital Artillery silahıyla gemilere hasar verip indirebiliyor.

Frictional Games, İsveç'te kurulan ve 5 kişi tarafından oluşan bağımsız bir oyun firması. Daha önce yaptıkları Penumbra: Overture’u, PC’ye çıkarmışlardı. Yapım HPL fizik motoru ile hazırlandı ve farklı yapısıyla, hatırı sayılır miktarda oyuncu kitlesine sahip oldu. Özellikle Point-Click tarzı oynanış ve yaratıklara karşı herhangi bir yakın dövüş veya ateşli silah kullanılmaması, oyunun korku dozunu artıran özelliklerindendi. Daha sonra devam yapımı olan Penumbra: Black Plague ile firma yerini daha da sağlamlaştırdı. Fakat Requiem’de korku yapısından uzaklaşıp, daha çok macera mekaniğine yöneldiler.

Korku yeniden iş başında!

Frictional Games aradan geçen 3 yıllık bir geliştirme süreci sonucunda Amnesia: The Dark Descent’ı 2010’un Sonbahar aylarında piyasaya sürdü. Yapımcılar bu oyunla adını iyice tüm dünyaya duyurdu. Oyunun korkutucu hikayesinde Daniel isimli karakteri kontrol ediyorduk. Daniel daha önce yapmış olduğu bir kazı sonucunda bulduğu gizemli eşyanın ve kendisi takip eden gölgelerin kaynağını bulmak için yola koyuluyordu. Amnesia: The Dark Descent, Penumbra serisinden daha iyi ses efektleri ve gelişmiş fizik motoru (HLP 2) ile 2010 yılının en çok konuşulan, ses getiren yapımlarından biri oldu. Gerek atmosferi, gerekse korkutucu ses unsurlarıyla “Korku oyunu böyle yapılır” dedirten bir oyundu ve resmen korkuyu iliklerimizde hissetmiştik.
Firma kendi sitesinde yayımladığı konsept çalışmaları gördüğümüz de yeni bir Amnesia olduğunu çok geçmeden anladık. Sonunda Amnesia: A Machine for Pigs duyuruldu. Asıl sürpriz gelişme ise yine bağımsız bir firma olan ve Dear Esther’ı geliştiren thechineseroom’un oyunun yapımcılığını üstlenmesiydi.

İlk Tomb Raider, bir çoğunuzun bildiği üzere Sega için tasarlanmış ve büyük sükse yapmıştı. Sektörün emeklemeyi bıraktığı bir dönemde, ilk dört oyun birer yıl ara ile çıkmış ve oyuncular tarafından çok beğenilmişti. Daha sonraki yıllarda çıkan oyunlarla birlikte Tomb Raider, asıl oyun tarzından uzaklaşarak tepki çekmeye başlamıştı. Oyunlardan esinlenilerek çekilen filmlerinin ve ana serinin en son çıkan oyunu Underworld'ün de beklentileri karşılamaması sonucunda yapım yaklaşık 4 yıl süren sessizliğe bürünmüştü.

Bir arkadaşımın eski Tomb Raider'lar hakkında yaptığı yorumu aynen aktarıyorum, "yeni oyunları çıktıkça, Lara'nın vücut ölçüleri küçülüyor, göğüsleri büyüyor. Amaçları ne, bilmiyorum! Bildiğim bir şey varsa, oyunun kendinden çok Lara dikkat çekiyor."

Böyle bir yorum yapmıştı arkadaşım Underworld'ü oynadıktan sonra. Sonuna kadar da hak vermiştim. Sürekli daha seksi Lara karşımıza çıkıyordu ve her seferinde Tomb Raider hayranlarını biraz daha fazla hayal kırıklığına uğratıyordu.

Sonu olan her şeyin bir de başlangıcı olmalı
Bu sefer genç ve yeni yetme bir Lara ile karşı karşıyayız. Bazı kayıp eşyaları bulmak için çıktığımız araştırma gezisinde gemimiz batar ve Japonya yakınlarında hiç tanımadığımız bir adada gözlerimizi açarız. Gemisi batan ve hiçbir desteği olmadan adada sıkışıp kalan Lara, yaşam savaşı vermeye başlar. Oyunumuzun ana konusu ve dinamikleri tamamıyla bunun üzerine kurulu. Aslında eski oyunlarda bunun üzerine kurulmaya çalışılmasına karşın son dönemde çıkan hiçbir Tomb Raider bunu başaramadı. Hatta bir "shooter" olmaktan ileriye gidemediklerini rahatlıkla söyleyebilirim.

Bir adaya düşseniz, yanınıza alacağınız 3 şey?
Öncelikle yeni Tomb Raider, Crystal Dynamics gibi usta tarafından hazırlanıyor. Dağıtımcılığı da Square Enix üstlenmiş durumda. Oyun 2013 içerisinde Play Station 3, Xbox 360 ve PC platformları için raflardaki yerini alacak.Lara, sesini ünlü aktris Camilla Luddington’dan alacak.

E3'de, Brian Horton ile yapılan röportajda, Lara'nın duygusal olarak nasıl olgunlaştığını ve yeni yetenekler kazandığını görebileceğimiz söyleniyor. Bunun yanında silahlarımızı geliştirebileceğimize de değinen Brian Horton, oyunculara, Lara'nın yaşadıklarını hissettirebilmek için çok çalıştıklarını sözlerine ekliyor.
Gelelim grafiklere, bazı ayrıntılardaki kötü işçilik göze çarpıyor. Ancak bu sorunların, çıkış tarihinden önce iyi bir ciladan geçeceğine eminim. Detaylardaki sorunları saymazsak mekan tasarımları gerçekten çok hoşuma gitti. Bazı mekanlardaki gizem hissi, oyuncuya iyi yansıtılıyor.

Capcom cephesinden Resident Evil 6 beklenirken, aslında yeni bir klasik, hit olabilecek bir oyun daha var, yani Dragon’s Dogma (DD). Uzun süredir geniş bir ekibin üstünde çalıştığı yapım ses getirecek bir proje. Gerek videoları, gerekse ekran görüntüleri ile heyecan uyandıran DD’yi oynama imkanına sahip oldum. En iyisi lafı daha fazla uzatmadan içeriğe geçip, başımdan neler geçtiğini sizlere aktarayım.

Bizimkisi bir ejderha hikayesi

DD’nin konusunu bilmeyenler için ufak bir hatırlatma ile işe başlayalım. Casadeis isimli balıkçı köyü, bir ejderha tarafından baskına uğrar. Baskında ejderha, kontrol edeceğimiz karakterimize seçilmiş kişi olduğunu söyler, kalbini çıkarır ve onu öldürür. Ancak sonrasında bilinmeyen güçler tarafından karakterimiz, aydınlanmış kişi olarak tekrar hayata döner. Bundan sonra kahramanımızın amacı kalbini çalıp, ölümüne sebep olan ejderhayı bulmak ve onu öldürmektir. Bu hikaye yapımda ilerledikçe biraz daha derinleşecek tabii ki.

Yapıma ilk olarak bir zindana girerek başladım. Yanımda bir kişi daha vardı. Biraz ilerledikten sonra bir taşa dokundum ve iki kişi daha partiye katıldı. Böylece daha önce de bahsedilen 4 kişilik grubum tamamlanmış oldu. DD, safkan bir RPG oyunu değil, bu zaten belli olan bir noktaydı. Aksiyon/RPG tabanlı yapımda, aksiyon genel olarak hızlı bir şekilde gelişiyor. Buna göre kontroller de iyi yedirilmiş. Oynadığım PS3 sürümünde R1 ve L1 özel vuruşlar yapmamı sağladı. Şöyle ki; R1 ile kılıçla düşmana hızlıca koşup, sert bir darbe indirebildim. Ayrıca havadaki düşmanlar için de bir hareketim vardı.

Diğer yandan ise L1 ile kalkanı daha aktif bir biçimde kullandım. Düşmanlara kalkanla vurabilirken, diğer yandan ise kalkan ve kılıcı birbirine vurarak dikkatleri üstüme çekebildim. Bunların etkisini açıkçası siz de oyunda daha iyi göreceksiniz. Bir anda üstüme gelen iki düşmandan birine kalkanla sert bir şekilde vurup onu savururken, diğer yandaki rakibim ise kılıcımın tadına baktı. Her ne kadar hızlı, karambol gibi gözüken bir aksiyon olsa da, aslında kolay ve zevkli yapılmış.

Syndicate, oyun dünyasının tanıdık ismidir. Herkesin bir kulak aşinalığı vardır. Aramıza katılan yeni arkadaşlarımız için sözüm meclisten dışarı. Bu oyunla olan tanışıklığımızı yeni dostlarımız için kısaca anlatayım. 1993 yılında karşılaştık onunla. Bullfrog Productions tarafından yapıldı ve aynı sene vitrindeydi. Türü Real Time Strategy yani gerçek zamanlı stratejidir. MS DOS ve Commodore-Amiga için çıkmıştı.

Tabi aradan yıllar geçti. Günümüze döndüğümüzde şimdi geliştiriciliğini, Darkness ve Chronicles Of Riddick’ten de bildiğimiz, Starbreeze Studios üstlenmekte. Electronic Arts tarafından dağıtılacak ve PC, Xbox 360 ve PS3 platformlarında tekrardan karşımıza çıkacak.

“Nasıl yani? Aynı oyun farklı platformda mı? 93’teki oyun mu?” diye sormadan hemen söyleyeyim. Aynı ismi taşımalarına rağmen tabi ki de birebir aynı oyun değil. Daha gelişmiş bir Syndicate ile karşı karşıyayız. Oynanış ve türü bakımından farklılık göstermekte. Yeni oyunun türü First Person Shooter. Öte yandan değişikliklerine rağmen yeni oyuna pek de yabancılık çekmeyeceğiz çünkü hem kendisine eski oyundan aşinayız, hem de oyun Deus Ex’e oldukça benziyor. Oyun 12 Şubat 2012 günü raflarda boy gösterecek.
2069’a doğru bir yolculuk…
Başlıktan da anlayacağınız üzere hikaye 2069 yılında geçiyor. Bu zaman diliminde öncelik “para” olmuş. Para da ticaret demek. Düz mantık: “Para kazanmak için ticaret savaşı.” Dünya, Syndicate’te 6’ya bölünmüş durumda ve altı farklı şirket yönetiyor. İnsanların beynine Dart 6 adında mikroçipler takılmış. Bahsettiğimiz şirketler de bunları üretmekte. Bu şirketler Dart 6 çiplerini üreterek müşterilerini birer kuklaya çeviriyor. Bu noktada mantığımıza aykırı olan bir durum söz konusu. İnsanlar neden gidip kafalarına bu çipleri taktırıyorlar? Saçma… Peki, bu çiplerin tek görevi insanları oyuncağa dönüştürmek mi? Tabi ki de hayır. Sadece kuklaya dönüştürmekle kalmıyor, ayrıca takılan kişiye askeri bir yetenek de kazandırıyor.

Her yer ajan dolu. Nereye düştük? Biz kimiz?
Oyunun gidişat mantığı şu şekilde; altı şirket sahip oldukları bölgelere ajanlarını yolluyorlar. Bu ajanların görevi kendilerine verilen yeri yönetmek. Biz de onlardan bir tanesiyiz; Eurocrop adlı şirketin ajanı, Miles Kilo .
Tek kişilik senaryo modunda hayat verdiğimiz ajan Miles’ın ilk birkaç görevi, karşı şirketlerin içine sızmak, istenilen kişinin beynindeki çipi almak gibi görevler. Buradan da çıkaracağımız üzere kahramanımızın suikast yeteneğine sahip.

Gülme komşuna gelir başına
Fakat her şey karşılıklı, nitekim Miles da çipli. Herkeste olduğu gibi ajanımızda da bu illetten var ama bu çip onu süper kahraman haline dönüştürüyor. Süpermen gibi uçamıyor ama süper yeteneklere sahip olan bir asker.

Peki, bu yetenekler içerisinde neler var?