01-08-2015, 03:39 PM
Supergiant Games, yine yapmış yapacağını. Darren Korb gibi başarılı bir ismi yanına almış, Ashley Barrett'in sesini kullanarak inanılmaz müzikler ortaya koymuş. Peki Transistor, ne kadar başarılı bir oyun? Gelin biraz daha detaya inelim.
HİKAYE
Transistor, bizleri kızıl bir güzel olan Red ile tanıştırıyor. Kendisi dünya tatlısı bir hatuncağız ve Cloudbank isimli şehirde bilinen ünlü bir şarkıcı, bulunduğu şehirde insanların yerine, Process isimli bilgisayar programları hüküm sürüyor. Bir gün robotik bir grup olan Camerata tarafından saldırıya uğrayan Red, gizemli bir kişilik tarafından kurtarılıyor. Tüm şehir kaos halindeyken, yakın dostlarımızın yanında, bir de en değerli şeyimizi kaybediyoruz; sesimizi. Red'i kontrol ettiğimiz süre zarfı boyunca Transistor isimli gizemli bir kılıç, bizim rehberimiz oluyor.
Transistor'daki amacımız, Camerata'nın amacını öğrenmek ve tabii ki yaşadığımız zorluklara neden olan bu gruptan intikam almak. İçimizdeki intikam ateşini durduran en önemli varlık, Transistor'un kendisi. Transistor'un gücünün yanında, sesi de bize rehberlik eden diğer bir etmen. Hatta aslına bakarsanız Transistor'un sesi, gücünden çok daha önemli.
OYNANIŞ
Transistor'a ilk baktığınızda, beklentileriniz hack & slash türüne yönelik olabilir va hatta aklınızdan geçen ilk kelime, Basiton bile olabilir ancak bu düşüncelerden arınmanızı öneririm. Zira Transistor, rol yapma türüne, strateji ekleyerek oyuncuyu zorlayan içeriklerle karşımıza çıkmış. Düşmanlara vurup kaçmak, neredeyse imkansız çünkü oyun zor. Tabii ki zor kavramı, kimimize göre değişkendir ancak Transistor, bir şekilde oyuncuyu strateji yapmaya zorluyor. Bir de oyuna eklenen turn base sistemi sayesinde, saldırı taktiklerimizi daha dikkatli kullanmak ve buna bağlı olarak plan yapmak zorunda kalıyoruz.
Turn özelliğini kullanmak her zaman iyi bir şey değil. Evet, düşmanlara hangi yeteneği, ne zaman kullanacağımıza gücümüz yettiğince karar vermek ve hızlı bir şekilde onlara zarar vermek kulağa güzel gelebilir ancak işin bir de kötü kısmı var. Turn'ü kullandığınız zaman, bir süre etkisiz hale geliyorsunuz, yani bazı yeteneklerinizi kullanamıyor ve doğal olarak yanlış bir plan yaparsanız, köşede sıkışıp kalabiliyorsunuz.
Canımız sıfırlandığında, ölmek gibi bir seçeneğimiz yok. Evet, doğru okudunuz. Kısmen ölmüyorsunuz demek daha doğru bir tabir aslında. Her canımız sıfırlandığında, Transistor'ımız bir özelliğini kaybediyor ve sadece özellikler sıfırlandığında ölüyoruz. Kılıcımızda kullanabileceğimiz dört temel özellik var ve bu özellikleri daha da etkili hale getirecek ikişer yetenek de mevcut. Yani düşmana kılıcınızı savururken, aynı zamanda patlama özelliği de koyabiliyoruz ve bunlar pasif özellik oluyor, bu da daha fazla zarar verebileceğimiz anlamına geliyor. Ne zaman Red, bir grup yaratık öldürse, deneyim kazanıyor ve seviye atlıyor. Seviye atladıkça belirli özellikler açılıyor ve zaten oyun ilerledikçe hangi yetenekte, hangi özelliği kullanmamız gerektiğini rahatça çözüyoruz. Hatta bu özelliklere kombo ekleyip, düşmanlarımızı köşeye bile sıkıştırabiliyoruz.
YETENEKLERE ODAKLANACAK OLURSAK
Transistor'ımızın yeteneklerinin dört adet olduğunu ve bunlara da eklenen pasif özelliklerle güçlendirdiğimizden bahsetmiştim. İşin bir de hem hikaye ilerledikçe açılan yetenek kısmı var, hem de seviye başına gelen yetenek tarafı var. Seviye atladığımızda Red'e sunulan yeteneklerden birini seçmek zorundayız ve ayrıca bize iki farklı seçenek veriliyor. İstersek pasif özellik slotu açabiliyoruz veya aynı anda kullanabileceğimiz yeteneklerin çeşitliliğini arttırabiliyoruz.
Oyundaki diğer önemli nokta ise sınırlayıcılar. Aslında kendileri bir nevi oyunun zorluk seviyesi oluyorlar. Genel olarak bir zorluk seviyesi olmasa bile Transistor'da, sınırlayıcılar bizim kaderimizi belirleyebiliyorlar. Zorluk arttıkça ve düşmanlara sınırlayıcı ekledikçe, daha fazla tecrübe puanı kazanıyor ve bu da daha fazla seviye demek oluyor. Daha fazla seviye ise, daha fazla yetenek ve pasif özellikle slotumuza eklenecek anlamına geliyor. Seçim sizin, dilerseniz sınırlayıcılarla düşmanları zorlu hale getirip, daha fazla tecrübe puanı kazanabilirsiniz, dilerseniz çok da zorlamadan hikayeye devam edebilirsiniz.
GRAFİK VE GÖRSEL ZENGİNLİK
Tıpkı Bastion gibi görselleri elle hazırlanan Transistor, kalitesiyle ön plana çıkan inanılmaz bir oyun olmuş. Çizimlerden tutun, efektler, ışıklandırmalar ve hatta oyun içi karakter, Process modellemeleri bizi cyberpunk konsepti ile bir araya getiriyor.
Biraz daha düşündüğümde Transistor'un beni nasıl kalbimden vurduğunu rahatça anlayabiliyorum; cyberpunk ve tabii ki inanılmaz müzik performansı. Elbette ki her kitleye hitap etmese bile, bir şekilde kendisi beğendiren bir yapısı var ve özellikle Bastion kadar başarılı bir içerikle karşımıza çıkmış.
Kısacası Transistor, birçok oyuncunun sahip olması gereken özel bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Oyundaki tek eksi belki de Bastion'a olan benzerliği olabilir, zira onun önüne geçebilmek için de Transistor'a mükemmel müzikler ve turn base sistemi getirmişler. Umuyorum siz de, benim kadar Transistor oynarken zevk alırsınız çünkü bir kere başına oturduğunuzda, kendinizi müziklere kaptıracak ve oradaki dünyanın ne kadar farklı ve özel olduğunu fark edeceksiniz.